EDEBİYAT PROJESİ
EDEBİYAT PROJESİ
HAZIRLAYAN: Mert Servan CİNEMRE
KONU : Cumhuriyet Döneminde Milli Edebiyat geleneğini sürdüren romanlardan ikisini okuyarak roman incelemesi çalışması yapınız. Bu gelenek içinde yazılan bütün eserlerin adlarını ve eserlerini araştırınız.
SINIF :12/E
NO : 8526
OKUNAN ROMANLAR : Gizli El (REŞAT NURİ GÜNTEKİN)
GİZLİ EL (REŞAT NURİ GÜNTEKİN)
ESERİN YAZARI-KONUSU-DÖNEMİ TÜRÜ HAKKINDA
Aslında yazarın ilk romanı Harabelerin Çiçeği adlı romanıdır. Fakat bu roman yabancı bir yazarın romanından yapılmış bir uyarlama olduğundan Reşat Nuri GÜLTEKİN ' in ilk özgü romanı Gizli El olmaktadır.
Roman yazar tarafından ''vurgunculuk ve nüfuz ticaretini eleştirmek maksadıyla kaleme alınmış ancak sansür nedeniyle bir aşk romanına dönüşmüştür. Ahlaki yönden ders veren mesajlar içeren roman yasadışı işlere bulaşan Şeref ' in içsel konuşmaları , çatışmaları , çevresiyle mücadelesini aktaran bir çeşit öz eleştiri şeklinde yazılmıştır.
KİTABIN KONUSU
''Bu romanda bireysel hırslarının peşinde koşan ve bu uğurda maddi olarak yükselen ama ahlaki olarak düşen Şeref‘in hikâyesi anlatılır. Reşat Nuri Güntekin okuyucuya, kendi çıkarları için diğer insanları umursamayan insanların içine düştüğü trajik durumu ve bu insanları bekleyen sonu gösterir. ''
ANA FİKRİ
Büyük hırslara sahip olanlar ve yasadışı işlere bulaşanlar en sonunda yaptıklarından pişman olacaklardır. Aşırı yükselme hırsı insanların hayatlarını mahveden bir duygudur.
ROMANIN KARAKTERLERİ
KİTABIN ÖZETİ
İSTANBUL'UN BİR YÜZÜ (REFİK HALİT KARAY)
ESERİN YAZARI KONUSU DÖNEMİ TÜRÜ HAKKINDA
İstanbul'un İç Yüzü ' adlı roman Refik Halit Karay ' ın yazmış olduğu ilk romandır . Refik Halit Karay bu romanın 15 Eylül 1918 yılında yazmış ama romanın ilk baskısı 1920 yılında yapılmış ve roman ''İstanbul'un İç Yüzü'' adında basıldımıştır.
Romanın ikinci baskısı ise Refik Halit Karay 'ın ikinci sürgünü olan Suriye ' deki sürgün yıllarından sonra 1939 yılında yapılmış roman bu defa ''İstanbul'un Bir Yüzü'' adıyla yayımlanmıştır.
İstanbul'un Bir Yüzü adlı roman Gurbet Hikayeleri ve Memleket Hikayeleri adlı öykü kitapları ile adından çok söz ettirmiş olan Refik Halit Karay ' ın ilk romanı olmasına rağmen en iyi romanı kabul edilmektedir.
Roman, II. Abdülhamit’in romanda özlemle yâd edilen döneminden sonra II. Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki İstanbul’un bu üç dönemdeki üç yüzünü bir konağa yansıyan halleri üzerinden bir hizmetçi kızın anıları ve anı defteri bağlamından anlatılmaktadır. Fikri Paşa Konağı adlı mekanı merkez olarak alan roman bu üç dönmede konağa yansıyan üç ayrı tip dönemi, bu üç dönemdeki üç ayrı tip insan modelleri ve sosyo kültürel değişimleri anı şeklinde kaleme almaktadır.
Romandaki olaylar İsmet adlı yanaşma kızın günlüğü biçiminde yazılmış ve İsmet adındaki yanaşma kızın bakış açısı ile anlatılmıştır. II. Abdülhamit Döneminde çocuk olarak Fikri Paşa konağına gelen İsmet , bu konağa gidip gelen insanlara bakarak üç dönemde değişen portelere bakarak ve onların değişen işleri , ilişkileri, çok sayıda portrenin dünkü ve romandaki bu günkü hallerini anlatarak bu üç dönemi başarı ile betimlemiş olmaktadır.
Harp Zengini’, ‘Eski Devirdekiler’, ‘Yeni Devir Simaları’, ‘Eski Devir Simaları’, ‘Harp Devrinin Hanımları’, ‘Eski ve Yeni İstanbul” altı başlıkları altında İstanbul’un üç ayrı dönemde değişen üç ayrı yüzünü anlatmaktadır.
ROMANIN KONUSU
ANA FİKRİ
ROMANDAKİ KARAKTERLER VE TİPLER
İSTANBUL'UN BİR YÜZÜ ÖZET
Cumhuriyet Döneminde Milli Edebiyat
Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Memduh Şevket Esendal, Refik Halit Karay, Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı) ve Aka Gündüz Milli Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren başlıca yazarlardır.
TEMSİLCİLERİ
Eserleri:
Roman: Çalıkuşu (1922), Dudaktan Kalbe (1925), Acımak (1928), Yaprak Dökümü (1930), Eski Hastalık (1938), Miskinler Tekkesi (1946)...
Hikaye: Eski Ahbap (1919), Roçild Bey (1919), Tanrı Misafiri (1927), Leylâ ile Mecnun (1928), Olağan işler (1930)...
► Halide Edip Adıvar (1882-1964): Cumhuriyet dönemi öncesinde ve sonrasında roman ve hikayeleriyle tanınan kadın yazarımız Halide Edip, teknik bakımdan zayıf olan eserlerinde genelde kadın kahramanlara yer vermiştir. Bu kadın kahramanlar irade, karakter ve kültür bakımından güçlüdürler. Halide Edip'in eserlerindeki dil başlangıçta Servet-i Fünun etkisindeyken giderek sade ve doğal bir hâl almıştır.
Eserleri:
Roman: Handan (1912), Yeni Turan (1913), Ateşten Gömlek (1923), Sinekli Bakkal ( 1936), Sonsuz Panayır (1946), Akile Hanım Sokağı (1958), Hayat Parçaları (1963)...
Hikaye: Harap Mabedler (1911), Dağa Çıkan Kurt (1922), Kubbede Kalan Hoş Sada (1974)...
► Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889-1974): Yakup Kadri romanlarıyla şöhret kazanmış, hikayeleriyle de edebiyatımıza önemli katkılarda bulunmuştur. Sanat hayatının ilk döneminde bireyci anlayışla eserler vermiş, ikinci döneminde ise sosyal hayata yönelmiş, toplumun sorunlarıyla ilgili eserler vermiştir. Hikayelerinde ayrıca Anadolu'yu ve Anadolu insanını işlemiş, bu yönüyle memleket edebiyatına önemli katkılarda bulunmuştur. Eserlerinde realist geleneğe ve Maupassant tarzına bağlı kalmıştır.
Eserleri:
Roman: Kiralık Konak (1922), Sodom ve Gomore (1928), Ankara (1934), Yaban (1936), Panorama ( 1953), Hep O Şarkı (1956)...
Hikaye: Bir Serencam (1913), Rahmet (1923), Milli Savaş Hikayeleri (1947)
► Refik Halit Karay (1888-1965): Siyasi görüşü ve tutumu yüzünden yurt dışında ve yurt içinde sürgünlere gönderilen yazar, sürgün olarak gittiği Anadolu'nun çeşitli köy ve kasabalarında yaşayan insanların hikayelerini realist bir bakışla ele almış, bu hikayelerini "Memleket Hikayeleri" adıyla kitaplaştırmıştır. Bu hikayeleriyle memleket ve Anadolu edebiyatı konusunda çığır açan Refik Halit, o güne kadar konu bakımından İstanbul dışına pek çıkmayan hikayeciliğin konusunu Anadolu'ya taşımıştır. Yurt dışına kaçmadan önce yazdığı "İstanbul'un İç Yüzü" adlı romanında İstanbul'u bütün renkleriyle yansıtmıştır. Yurt dışından Türkiye'ye döndükten sonra kaleme aldığı romanlarında daha çok satma ve okunma kaygısı gütmüş, sanat endişesini bir kenara bırakmıştır. Hikayelerinde ise Maupassant tarzına bağlı kalmıştır. www.huseyinarasli.com
Eserleri:
Roman: İstanbul'un İç Yüzü (1920), Ay Peşinde (1922), Sürgün (1941), Nilgün (1952), Yeraltında Dünya Var (1953), Bugünün Saraylısı (1954), Kadınlar Tekkesi (1956), Dört Yapraklı Yonca (1957), Yerini Seven Fidan (1977), Ayın On Dördü (1980)...
Hikaye: Memleket Hikayeleri (1919), Gurbet Hikayeleri (1940)...
► Memduh Şevket Esendal (1883-1952): Sanat hayatının ilk döneminde Maupassant tarzı hikayeler kaleme alan ve Servet-i Fünun diline yakın duran yazar, ikinci döneminde (1920 sonrası) Yeni Lisan anlayışını benimseyerek roman ve hikayeler yazmıştır. 1920 sonrasında yazdığı hikayelerinde Çehov tarzını benimsemiş, Türk hikayesine yeni bir tarz (durum hikayeciliği) kazandırmıştır. Hikayelerinde aile kurumu, amir-memur ilişkisi, çocukluk, yozlaşma gibi konular üzerinde yoğunlaşmıştır. www.huseyinarasli.com
Eserleri:
Roman: Ayaşlı ile Kiracıları (1934), Miras, Vassaf Bey
Hikaye: Hikayeler Birinci Kitap (1946), Hikayeler İkinci Kitap (1946), Otlakçı (1958), Mendil Altında (1958), Sahan Külbastısı (1983), Veysel Çavuş (1984), Gödeli Mehmet (1988)...
► Mithat Cemal Kuntay (1885-1956): Roman türünde yazdığı tek eseri olan "Üç İstanbul", en önemli eseridir. Eserinde II. Meşrutiyet ve Mütareke yıllarının İstanbul'unu ve yozlaşan insanları anlatır. Roman dışında şiir ve monografi yazmış, Fransız edebiyatından çeviriler yapmıştır.
► Cevat Şakir Kabaağaçlı "Halikarnas Balıkçısı" (1890-1973): Osmanlı Devleti'nin son köklü ailelerinden birine mensup olan Cevat Şakir, yazdığı bir yazıdan dolayı sürgün cezası almış, Bodrum'a sürülmüş, ancak burayı çok sevmiş ve sürgün cezası bittikten sonra Bodrum'a yerleşmiştir. Bodrum'da balıkçılık vb işlerde çalışmış, denizle iç içe bir hayat sürmüştür. Eserlerinin büyük bir bölümünü bu kasabada kaleme almış, deniz hikayeleri ve romanları yazarak deniz edebiyatının önemli bir ismi olmuştur. Ayrıca kendisine mahlas olarak "Halikarnas"ı benimsemiş, edebiyat dünyasında "Halikarnas Balıkçısı" olarak tanınmıştır. Halikarnas, Bodrum'un antik çağlardaki adıdır. Eserlerinde Ege Denizi ve Akdeniz'de geçen olaylardan, deniz dünyasından kesitler aktarmış, eski Yunan kültürüyle Türk kültürünün sentezlenmesi gerektiğini savunmuştur.
Eserleri:
Roman: Aganta Burina Burinata (1945), Uluç Reis (1962), Turgut Reis (1966), Deniz Gurbetçileri (1969)...
Hikaye: Ege Kıyılarından (1939), Merhaba Akdeniz (1947), Yaşasın Deniz (1954), Gençlik Denizlerinde (1973)...
Otobiyografi: Mavi Sürgün (1961)
Deneme: Anadolu Efsaneleri (1954), Anadolu'nun Sesi (1971), Düşün Yazıları (1981), Altıncı Kıta Akdeniz (1982)...
Beş Hececiler | Faruk Nafiz Çamlıbel • Yusuf Ziya Ortaç • Enis Behiç Koryürek • Halit Fahri Ozansoy • Orhan Seyfi Orhon |
---|---|
Yedi Meşaleciler | Sabri Esat Siyavuşgil • Vasfi Mahir Kocatürk • Yaşar Nabi Nayır • Cevdet Kudret • Kenan Hulusi • Muammer Lütfi • Ziya Osman Saba |
Garipçiler (Birinci Yeniler) | Orhan Veli Kanık • Oktay Rifat • Melih Cevdet Anday |
Hisarcılar | Mehmet Çınarlı • İlhan Geçer • Mustafa Necati Karaer • Nüzhet Erman • Yavuz Bülent Bâkiler • Sevinç Çokum • Oyhan Hasan Bıldırki |
İkinci Yeniler | Cemal Süreya • İlhan Berk • Ece Ayhan • Sezai Karakoç • Edip Cansever • Özdemir İnce • Turgut Uyar |
Beş Hececiler: Faruk Nafiz Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy ve Orhan Seyfi Orhon tarafından geliştirilen cumhuriyet dönemi şiir akımıdır.
Hecenin beş şairi adıyla da anılan bu sanatçılar milli edebiyat akımından etkilenmiş ve şiirlerinde hece veznini kullanmışlardır. Beş hececiler şiire birinci dünya savaşı ve milli mücadele döneminde başlamışlardır. Beş hececiler ilk şiirlerinde aruz veznini kullanmışlarsa da sonradan heceye geçmişlerdir.
Şiirde sade ve özentisiz olmayı ve süsten uzak olmayı tercih etmişlerdir. Şiirde memleket sevgisi, yurdun güzellikleri, kahramanlıklar ve yiğitlik gibi temaları işlemişlerdir. Mısra kümelerinde dörtlük esasına bağlı kalmayıp, yeni yeni biçimler aramışlardır. Nesir cümlesini şiire aktarmış ve düzyazıdaki söz dizimini şiirlere de yansıtmışlardır.
Hece vezni ile serbest müstezat yazmayı da denemişlerdir.
Yedi Meşaleciler: Beş Hececiler’e tepki olarak ortaya çıkan Cumhuriyet dönemi edebî topluluğudur.Beş Hececiler, savunduğu sanat anlayışı ve görüşlere karşı içtenliği ve “öz şiir”i savunan yedi genç sanatçının oluşturduğu topluluktur.
Beş Hececiler’i halk şiiri geleneğinden yararlandıkları için eleştirmişlerdir. Edebiyatta daima içtenlik, yenilik ve canlılık peşinde koşmuşlardır. “Sanat, sanat içindir.” görüşünü benimsemişler ve geleneksel konulardan sıyrılıp yeni konular işlemişlerdir.
Sanatı tam anlamıyla batılı yapmaya çalışmışlardır. Olaylara gerçekçi ve izlenimci bir yaklaşımları vardır.
1928’de yayınladıkları “Yedi Meşale” adlı ortak kitapta yazılarını bir araya getiren topluluk şu isimlerden oluşmaktadır: Sabri Esat Siyavuşgil, Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayır, Muammer Lütfü, Vasfi Mahir Kocatürk, Cevdet Kudret ve Kenan Hulusi Koray.
Garip ya da Birinci Yeni: Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday’ın öncülüğünü yaptığı şiir akımının adıdır. Türk şiirinde o güne kadar yer etmiş kalıp ve anlayışlardan kurtulmak gerektiğini savunur ve biçimciliğe, duygusallığa karşı çıkıp, söyleyiş güzelliğini esas alır. 1941’de Orhan Veli, M. Cevdet Anday ve Oktay Rifat üçlüsü, şiirde var olan aşırı duygusallığa, şairaneliğe, basmakalıp söyleyişe başkaldıran şiirlerini Garip adıyla bir kitapta topladılar. Kitaba koyulan Garip adı zamanla hem üç şairi yansıtan bir kimlik kazandı hem de Türk şiirinde yeni başlayan akımı yansıttı. Şiirde her türlü kurala ve önceden belirlenmiş kalıplara karşı çıkıp kuralsızlığı kural edindiler. Şiirin ölçü, uyak ve dörtlükle ilgisiz olduğunu, özgür yazılması gerektiğini savundular ve şiirin konularını genişlettiler. O güne kadar “seçkin” bir tür sayılan şiirin her konuda yazılabileceğini savundular. Konuşma dilini şiire dahil ettiler; “nasır” gibi bayağı bir sözcüğün de şiirde kullanılabileceğini gösterdiler. Halk deyişlerini şiire aktardılar. Bütün bu aykırı özellikleriyle şiir gibi görünmeyen ve Türk Edebiyatı içinde tepki toplayan Garip Akımı, ancak günümüzde anlaşılabildi.
Garipçiler, Garip adlı kitaplarına yazdıkları önsözde, Türk şiirini katı kurallara bağlı ve doğallıktan uzak bulduklarını belirtmişlerdir. Garipçiler’e göre bu durumun temel nedeni hece, uyak, aruz gibi kalıpların şiirde vazgeçilmez sanılmasıydı.
Garip akımını takip eden şairler bir türlü düzgün para kazanamamıştır.Kaderleriyle başbaşa kalmışlardır.Genelde yalnız olarak hayata gözlerini yummuşlardır.
Hisarcılar: Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı şiir ekollüne bağlı olan şair ve yazarlar topluluğudur. Hisarcılar ilk şiirlerini Çınaraltı dergisinde, Garip akımına karşı bir duruş sergileyerek yayınladılar. Daha sonra 1950 yılında çıkarılmaya başlayan ve 1980 yılına kadar aralıklı olarak 277 sayı çıkarılan Hisar dergisi etrafında toplandılar.
Cumhuriyet dönemi edebiyatında Hisarcılar olarak isimlenidrilen bu grup; Mehmet Çınarlı, Mustafa Necati Karaer, Gültekin Samanoğlu, İlhan Geçer, Munis Faik Ozansoy, Yavuz Bülent Bakiler, Arif Nihat Asya, Tarık Buğra, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç, Sabahattin Engin, H. Rıdvan Çongur, Nurettin Özdemir, Rıza Polat Akkoyunlu, Macit Benice, Yahya Akengin, Sevinç Çokum, Sabahat Emir, Oyhan Hasan Bıldırki, Şevket Bulut, M. Fahri Oğuz, Necmettin Hacıeminoğlu, M. Necati Özsu, Muhtar Körükçü, Mahmut Özay, Faik Baysal, M. Necati Sepetçioğlu, Fevzi Halıcı, Mehdi Halıcı, Ülkü Uluırmak, Bilgesu Duru, Burhanettin Muz, Yusuf Mardin, Ömer Atilla, Metin And, Ergun Sav, Kamuran Özbir, Rüştü Şardağ, Müjgan Cumbur, Mehmet Önder, Hilmi Ziya Ülken, Talat Sait Halman, Coşkun Ertepınar, İbrahim Minnetoğlu, İsmail Geçeksöz, Ayla Oral, Bahattin Karakoç gibi şairlerden meydana gelmiştir.
Hisarcıların ortak görüşlerini: “Sanatçı bağımsız olmalıdır. Ulusal olmayan bir sanatın sınırları aşacağı düşünülemez. Sanatçının dili yaşayan dildir. Her alanda batı taklitçiliğine karşı çıkılmalı, gelenekler tümüyle reddedilmemelidir. Sanat siyasetin aleti olmamalıdır. Dildeki kargaşaya son verilmelidir.” anlatımlarıyla ortaya koymuşlar; bunu gerçekleştirmek istemişlerdir.
Bu gruptaki sairler; ölçü konusunda bir dayatmaya karsı olmuşlar, şiir olarak kalabildiği sürece aruzu da, heceyi de, serbest biçimli şiiri de kabul ettiklerini açıklamışlardır. Şiirin biçim özellikleri yönüyle, aruzda ve hecede alışılmış kalıpların çerçevesinden kurtulup yeni söyleyişlere ulaşmasını hedefleyen Hisarcılar, içerik özellikleri yönüyle de, şiirin konusunun sınırlandırılamayacağını, şiir feda edilmemek koşuluyla her konunun işlenebileceğini savunmuşlardır. Zira sanatın her şeyden önce bir hürriyet meselesi olduğunu dile getirmişler; ancak, dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir zaman mutlak hürriyet rüzgârı esmediğini ileri sürerek “hürriyet perdesi arkasında oynanan maksatlı oyunlara pabuç bırakmayacaklarını” da her fırsatta dile getirmişlerdir.
İkinci Yeni: 1950’li yıllarda Edip Cansever, İlhan Berk, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Sezai Karakoç ve Ece Ayhan gibi şairlerin başını çektiği bir şiir ve edebiyat akımı.
Garipçiler’e ve 1940 Toplumcu Gercekçi Kuşağı’na tepki olarak doğmuştur. İsim babası Muzaffer İlhan Erdost
Türk şiirinde değişik imge, çağrışım ve soyutlamalarla yeni bir söyleyiş bulma amacında olan bir akımdı. Ortak ozellikleri; dilin alışılmış kalıplarını yıkmak, sözdizimini zorlamak, değiştirmek ya da bozmak oldu. Şiirde hayal gücüne ve duyguya ağırlik verdiler. Bireyin yalnızlığı, sıkıntıları, çevreye uyumsuzlukları gibi temaları sıklıkla işlediler. Söylemek istediklerini soyut bir dille anlatmaya çabaladılar, yer yer anlamın yittiği görülür şiirlerinde. Amaçları verilmek istenilen duyguyu anlatmaktan ziyade hissettirmektir.
Özellikleri:
Orhan Veli arkadaslarının yalın anlatımına tepki olarak dogmustur.
II. Yeni siirimizde çok uzun soluklu olmasa, genis bir okuyucu kitlesi bulamasa da Türk siirine yeni boyutlar getirmistir.
“siir için siir” anlayısıyla hareket etmisler; erdem, ahlak, toplum ve gerçek gibi konuların siirin dısında tutulması gerektigini savunmuslardır.
Onlara göre anlamlı olmak siir için önemli degildir.
II. Yeni’ye göre siir bir öykü anlatma aracı degildir. Öteki edebi türlerden kesin çizgilerle
ayrılmalıdır. Bu yüzden konuyu ve olayı siirden atmıslardır.
Esya, görünüm ve insanı gerçeküstücülükten daha asırı bir soyutlama ile anlatmayı amaç edinmislerdir.
Onlara göre siirde ahenk, ölçü ve uyakla degil; musiki ve anlatım zenginligi ile saglanmalıdır.
İkinci Yeni’nin Cemal Süreya’nın ölümüyle son bulduğu söylenir.
Garip’teki gibi ortak bir hareket olmayıp bağımsız şairlerin benzer bir çizgide şiir yazmasıyla oluşmuştur.
Taziye ornekleri vardır
Eleştiriler
Dönemin siyasi baskısından kaçmakla ve biçimcilikle eleştirildiler.Yazdıkları şiirlerinde birçok kişinin anlam bulamaması yüzünden çok tepki almalarına karşın onlar şiirlerini böyle yazmaya devam ettiler.
Yorumlar
Yorum Gönder